18 Şubat 2012 Cumartesi

tuhaf-iye

Yeşil bir öpücük koy avucuma
Avurtlarım çöksün
Bırak yansın
Kanasın günlerim
Çoğalsın ömrümde ölümlerim
Bu gece bir tek sen varsın

Son nefesini vermeye hazırlanırken bir çağ
Bize kalan yasını tutmakken
Bir tomurcuk filizlenir şaşırırsın
Köklerinden bileklerine kadar
Bir çocuk gülümsemesi gizlenir, şaşırırsın…

İstasyon kalabalığı dağılır yavaş yavaş
Sen yarına giden son treni de kaçırırsın
Bize kalan bu gecede kalmakken
Mistik bir uçan halı seni düne götürür, şaşırırsın…

Dört yapraklı goncaya öykünürsün ara ara
Dört bucağı diken sarmaşıklar tarafından daha çok sarılırsın
Bize kalan kanamakken
Beyaz bir ten kanatları altına alır seni, şaşırırsın…

Sevinmeye başlar ellerin
Isınır giderek kış
Kat kat aynı ten tarafından daha çok sarılırsın
Daha çok daha çok…
O tenin içinde kımıldayamaz olur
Sıkışıp kalırsın
Dikene öykünürsün
Yine şaşırırsın…

ismin bulunma hali...


Bu gün yok mesai... Vücudumu dinlendirip kafamı yorduğum günlerden yine. Bin bir tilki gezerken aklımda misafir ediyor bin bir ayrı tilki onları. Ay şubat, mevsim bahar... Çıkmak zor geliyor yataktan, öyle sıcak öyle yapışkan. Orhan Veli geliyor aklıma: "Beni bu güzel havalar mahvetti, böyle havalarda ayrıldım evkaftaki memuriyetimden". Anlamsız bir gülümseme sallıyorum pencerenin bir köşesinden sızabilip o kadar yer varken tam gözüme vuran gün ışığına. Bir sigara yakıp çıkıyorum kapı önüne, duvar kenarına çöküp izliyorum mahalleliyi. Üc beş mahalleli kadın güzel havayı fırsat bilip atmış kendini sokağa. Beni görünce çağırdılar hemen, gittim. Şuradan buradan konuşuldu, dedikodu da yapıldı ki eğlenceliydi. Sonra birisi benim doğumumdan söz açtı. "O yıllarda araba yok ki, evde yaptırdı ebe doğumunu. Doğum bitip de seni annenin kucağına verdiklerinde radyoda Orhan Gencebay çalıyordu, ebe adi Orhan olsun dediydi." Ben çok sevdim bu hikayeyi, ismi ile müsemma, başlığı ile müsemma..

ba-kış...

Kavak yelleri değil bu başımda esen
Savaş çanları çınlıyor kulaklarımda
Sevgili mi şu karşımda ölen
Azrail mi iki kaşımın arasında?

Bu bahar başka bahar
Bahar değil kış
Bu bakış başka bakış
Bakış değil yakış

Firar ediyor gözlerinden ince bir ses
Misafir gibi ciğerlerimde aldığım her nefes

Ne kılıç ne hançer gerek bu canı almaya
Bir bakışın yeter kainatı durdurmaya…

kalansız yaşamak...

Kalansız bölünemedim hiçbir kez
Hep bir yanım sende kaldı
Ruhum yitik bir rüzgarda savrulurken
Diğer yarımı da gözyaşlarım yağmura saldı
Susarak sevmenin yangını
Severek susmanın sularına daldı.
Tenime değen gözlerin
Darağacındaki sözlerime engel
Dön gel diyemem sana
Günler sensizliğe atılan çengel.
Bu gece sesinin aksindeki  ölüşümün
Gözlerinin bebeğindeki gülüşümün intiharıydı
Şimdi sorma bende ne kaldı
Kalansız yaşamak bana Mecnun’dan miras kaldı…


yorumsuz...

Gün ortasında dalınca anılara
Tutunacak bir şey bulamıyorum
Tenime en yakışan dal kırılınca
Susuyorum
Susuyorum
Hasret dolduruyorum kadehe
İçiyorum kana kana
Boşalıyor kadeh
Aslında boş iken dolu duruyorum
Duru, yorgun bir şafağa yürüyorum
Günün ilk ışığı vurunca alnıma düşünüyorum da
Aslında diyorum
Yorum yok…

kaza...

Seskaza deyiverdik sevdiğimizi…

17 Şubat 2012 Cuma

yaratılış...

Bir zaman, zamanın en başında durup da var olacak olanları seyretseydim en çok kendimi yaratmazdım, özünün gürlüğüne köstek olmayı hiç istemem... Benim bittiğim yerde başlıyorsa eğer senin iden, tarife gerek yok; bir zihnimi alırım, bir ben olurum giden...

13 Şubat 2012 Pazartesi

istirham ederim...

Dünyanın döndüğüne inanamıyor insan
Her şey sabit sanki etrafımda
Yalnızlık sabit
Soğuk sabit
Hüzün sabit duygu fotoğrafımda...

Suların topraktan çok yer kapladığına inanmak zor
Öyle kurak ki masalım
Tedavülden kalkmış sanki liralarım
Geceyi böyle kor
Mesafeyi böyle uzak
Zamanı böyle tuzak yaşamaktan mıdır nedir
Epeydir gereğinden fazla uysalım...

Beyaza boyanalı
Beyaza doyalı oldu epey
Şaşırtmıyor renkten ziyade zevklere uzanmam
Misafir ağırlayan ev sahibi gibi sızlanmam
"Madem ki diyor durumumuz budur usta
O zaman bunu kaydedelim"
Büyük boy çerez açalım da 
Kendimizi seyredelim...

şart kipinin rivayeti...

Meselenin özü
Bir gözü böyle kutsallaştıran kalbi anlamak
Bakmak tamam da
Bakılanda geçmişi ve geleceği okumak neden
Beden ve ruhtan azade
Zyadesiyle meğrur bir müneccim ifadesiyle
Sesine, nefesine...

Desem ki aşık oldum
Korkmasam
Bana öyle bakmasa
Zamanı boynuma yük diye asmasa
Her gördüğümde içimi bir isyandır basmasa...
Hey bre tahsin oğlu
Ne çok istedin
Amcamın bıyığı olmasa
Halam olurdu...